62'den tavşan yapıp, 4 buçuktan 5 almak

sevemedi matematiği pek. belki de ondan yıllar boyu yazdı. eşek kadar adam olup, sakalları yüzüne batasıya kadar yazdı.

çizemedi de çok. denedi ama pek olmadı. kelimelerini bağlayamadı komik karakterlere. konuştukları komik olsa da tipleri komik olamadı

yıllar evveli, mavi önlüklerle doluşurken sınıflara ve bir üst jenarasyonun kara önlüklerine anlam veremezken, kara tahtadan beyaza geçişi gördü. tebeşirden kaleme, mürekkepli kırtasiyeye. o yüzden çok öksürüp tıksırmadı toz bulutlarında. bir tek yere dökülen tahta talaşına anlam veremedi; sonra yağmurlu bir günde yüzünü bile hatırlamadığı bir adam açıkladı ona. ardından arkadaşı kustuğunda da hak vermişti adama, talaş iyi ki vardı.

aynı yıllar beyaz sayfalara dağ çizdi iki tane, ortasından güneş doğurdu hep. gökyüzü yaptı, köşesine bir güneş daha çizdi çubuklu çubuklu. ev yaptı bacası tüten, kocaman iki güneşin sıcağına rağmen. göl yaptı, deniz, nehir, su; o iki dağın arasından süzülüp giden

sonra kırlarda koşan tavşanlar çizdi, bunlar "dolap bebek" ler gibiydi ve çizmek çok zevkliydi. 62'lerden fırlayan neşeydi hepsi. matematiğin en güzel dersiydi, halbuki ders `resim`di ve öğretmen defterleri kontrol ederdi. çocuksa yırtardı kağıtları kocaman resim defterinden. bir de sayfa aralarında ince ince kağıtlar vardı, onlara da anlam veremezdi; bilmezdi ki pastel renkler karışmasın diye var olduklarını. üstünü karalar buruşturup atardı hep deli bir öfkeyle.

ardından büyük gün geldi, defterler kontrol edildi, 62'den tavşanlar beğenildi, imzalar atıldı üstlerine kırmızı pilot kalemlerle. yırtık sayfalardan not kesildi sonra. tüm sınıfın notlarına baktı öğretmen hanım, herkesin 5 aldığı dersten 4 almıştı çocuk, olmazdı ki, ağlardı çok. hemen kanaat notu devreye girdi ve dört, buçuğundan beş oluverdi.

üstünden yıllar geçti, 62'den tavşanlar `diferansiyel denklemler` üzerinden zıplarken `limit`lerini aşıp `türev`leriyle çarpıştılar. sınavlarda kaşınan kafaların bazı yerlerinde saç kalmamıştı artık. hesap makineleri bile isyanlardaydı, "ln ne lan?" diyorlardı sahiplerine.

geniş ve yankılı bir sınav salonuydu. etraf can çekişen sıkıntılı insanlarla doluydu. her masada ayrı bir savaş hüküm sürmekteydi.

adam baktı, baktı. sonra kalemi masaya koydu. tavşanlar kaçıştı önce, sonra rakamlar geldi geçti. şöyle bir iç geçirdi; ne pastel renkler, ne de kanaat notu kalmıştı artık. eskiden 62'den tavşan türerken artık 59'tan 60 bile olmuyordu."vay be" dedi, durdu, "nasılsa ortalama düşer, geçerim lan" diye düşündü kendi kendine ve salonu ilk o terk etti.