bir tanım olarak "aldanışım"

Ne demişti Hannibal’da? 

-Bir kitap ister misiniz Mr. Graham? 
-Hayır, hayalgücüm var. 

 Bitmediği sürece hayat, insanın hafızası kadar. Ya da yaşamadıkları, hayal edebildiklerinden ibaret. Sen hala dünyanın bir ucunda bambaşka hayatlar olduğunu mu sanıyorsun ? Ve oralara gidince dünyanın değişeceğini? 

 Aslında kendin kadar varsın. Cüzdanın olmasa hiçsin, ama bu kendin kadar olduğun gerçeğiyle alakalı değil. Çünkü cüzdandır seni sen yapan, ama kaşeni arttıran da kişiliğin/kişiliksizliğin olacak. Gün gelip de o şaşaayı bulamadığında aldanışın ne kadar da ucuz bi numara olduğunu anlayacaksın. 

 Aldanışı(m)ız nedir aslında, biliyor musun? Hiç aldanmayacağımızı zannetmek. Her adımımızda kendimizden eminmiş gibi davranmak. Oysa o kuşkulu ve mantıksız zamanlarımızda çok daha akıllıydık. Nerede ne yapmamamız gerektiğini bilmiyorduk. Ve nerede ne yapmamız gerektiğini bilmeden doğru olanı yapıyorduk.

 Şimdi ise var olanı, kabul göreni doğrular nitelikte yaşıyoruz. Onların istediği gibi, fırınlanmış kek tadında, sıcaklığında ve yumuşaklığında. Öyle aldanmış ve öylece aç bırakan...

 Aldanışın ta kendisi gibi…

Afiyet Olsun

Bi Pazar gecesiydi… ve ben içiyordum... pazartesine, sendromuna, kapitalizmine küfreder gibi içiyordum. Güneş doğana dek kral, kravatı takana kadar özgürlük savaşçısıydım. An benim anımdı, zaman benden yanaydı lan. Birkaç saatliğine olsa bile uyumamaya değmez miydi? 

Biliyordum sonra yine sabah olacağını. Şimdi dinlediğim şarkıların sabaha arabayı parkederken kapatılmak zorunda kalınacağını. Biliyordum başka hayatların devam edeceğini...  Onların da birilerini seveceğini, belki de aşık olacağını... 

Olsun be, mutlu değilken neye yarar ki yaşam? Bir başka sıcaklığın kuytusunda uyanamıyorsan ya da hayallerle tavana bakıp dalamıyorsan uykuya, yaşamanın ne anlamı var? 

Bencil değilim, kimsenin öyküsünde de fazlaca kalma niyetinde de değilim. Tüm samimiyetimle söylüyorum: Sadece mutlu olun lan. Sevdim sizleri, insanca, hiçbir hesap ve kar amacı gütmeden. Siz beni de boşverin, sadece mutlu olun, kimseleri üzmeden... 

Şimdi ise bir başka meyhane çağırır beni, kırmızı kukuletalı şapkaları ve para uğruna deli gibi darbuka yapan müzisyenleriyle. Gitmeliyim... 

Afiyet olsun, yaşadığımız ve bir olduğumuz kadar hayatına, hepsinden öte benle olduğunuz zamanlara... Afiyet olsun.

yoktum.

bi şarkı buldum kendime. sen de dinle. https://www.youtube.com/watch?v=1oA6Vxzb6As 

güneş girdi gözüme. durakladım, üstelik kırmızı da yanmıştı. "ne işin var lan bu hayatta" der gibiydi güneş. "sen bu musun?" ya da "özlemlediğin gelecek mi bu?"

 yeşil yanınca hayır bile demeden devam ettim hayatıma. beş dakika sonra inmiştim. ayaklarım yere basıyor ve basmıyordu. 

ve orada ben yoktum.