02/30rdbyrd

Amansız bi’ hastalığın pençesindeymiş gibi gece ve sen tutamıyorsun. Bile bile acıyı yaşamak istermişçesine uyuyamıyorsun. Göz bebeklerin bir nur ışığı bekler gibi büyürken karanlıkta, vecdinden kendi yuvalarına hapsolmuş retinaların. İşte o anda reddedilmiş hayata dair tüm itirazların. Her detayın ötesinde anlamsızlığı bulurken, gözler önünden geçen silüetler ve yaşamsal formlara kodlanmış fotoğraflar… Binlerin dokunduğu “ tık”lara ifşa edilmiş yaşamlar. Or’dan bi’ duygu devşirmeye çalışırken yüzbinler; anlat ki plastik dokunuşlar yaşamı yırtan bir cerrah uğruna. Yaşanmaz ki ölüm, tuşlar üstünde silinen harflerin hatrına…

İnanç.

Düzlükteyim. Hendekler yıllarımı almış. Şimdiyse yürümekteyim. Koşmaya bi adım kala, her şeyden ve herkesten yoksun bi halde.

Unutmazlar bilirim. Unutulmaz da. Silinen izlerdir, yaraları kapatmaz. Hiçbir şey yalandan çok yaralamaz. O halde yaşanan yalanlar nedendir? Yaralanmak ve bile bile bu acıdan payelenmek için mi?

Düşünmezler bilirim. Çünkü akıllarından çıkmaz. Düşünmelerine gerek kalmaz. Her saniye kavurucu bi sıcaktır oysa, her dakika geçmişsizliğe uzanan bir adımdır. İnsan kendiyle kalınca anlar, işe yaramaz kaçamaklar. İşte o yüzden kalabalığa karışırlar. O yüzden renklere boğulup sözde tonunu açarlar yaşamlarının. Oysa her başlangıç aslında bir yok oluştur onlar için ve her gün ışığı siyah doğar onlara.

Ve Tanrı dedi ki bana; Bırak onları kendi başına…
En hayırlısı bu, sadece inan bana…

özgür.

tutunamanın verdiği hissiyatla her daim bir boşluğa kanat çırpar kuşlar. duramadıklarındandır belki, düşünemediklerindendir. oysa ki her kaçışları boşluğadır. tüm kanat çırpışları ise gökyüzüne vurulan bir darbedir.

gökyüzü ise bitmek bilmez mavisiyle delidir. bakar ki yeryüzünde küçücük insanlar, yağmur olur yağar onlara acımaz, kar olur lapa lapa.

ve sen hep boşluğu görürsün ne kadar yukarıya baksan da.

kuşlar uçar.

o acımaz.

sen ise ıslanırsın.